Bir yerde duruyor insan. Elinde sigara. Külü düştü düşecek. Dalmışım diyorsun ısısı parmaklarına değince. Silkip bütün külü, gitsin istiyorsun külle beraber diğerleri… Ciğerine temas edemeyen bütün o tütünle birlikte izmariti basıyorsun diğerlerinin üzerine. İçecek stokların bittiğinden ve yerinden teprenecek halin olmadığından, ağzındaki kuruluğu bastırmaya çalışıyorsun. Susuzluğunu değil…
Derin bir nefes alman gerekiyor.
Sonunun ne zaman geleceğini bilmediğinden güvenemiyor hayata insan.
Esnemen gerekiyor.
Sonuyla alakası yok güvenemiyor insan.
Bedenimizin bütün ihtiyaçlarını sonuna kadar karşılayabilirken… Bilmiyorum. Ya ruh?
Kalkabilirsin belki de.
Gözlerin nereye bakıyor bilmiyorum.
Ah, bütün sesleri kısmalısın.
Bütün şarkılar bir kadına yazılmış gibi.
Kelimelerin yerinin, cümlelerin, düzen kurmak istediğimiz hiçbir şeyin önemi kalmıyor. Doğaya müdahale etmemek en güzeli.
Sanrılardan ibaret.
Gözlerinin nereye baktığının bir önemi yok.
Belkide müziğin söylemek istediklerinin yansımasıdır her şey. Söylemek istedikleri bir yerde bitecek ve kısa ömrü sonlanacaktır.
On iki telde şiir.
Katettiğin bütün mesafe…
Kulakların ne duyuyor bilmiyorum.
Ah, gözlerini kapamalısın.
Sana çizilen yol dışına çıktığında aniden tesirini kaybediyor, kopuyor bir kere ortasından yansıması. Sen elindeki yarısı ile değer biçmek zorunda kalıyorsun. Çizilen yol önemli, gözlerini açmalısın…
Ruh elin temas etmeli. Ayrı ayrı her zerresine dokunmalı evrenin.
Sürekli parçalanıp yeniden birleşen bir varoluş silsilesi.
Bütün o dağınıklığın ortasındaki düzen.
Gözlerini gerçekten açmalısın.
Bilmiyorum. Ruhun nasıl göründüğünün bir önemi var mı?
Eğer görünüyorsan illa bir şeyler yapışacaktır. Bütün algı yolların kir, pas. Bütün o pisliğin arkasından algıladıkların hep saçmalık perdesinde kalıyor.
Bütün o perdelerin sonrasında bulabildiklerimle yaşıyorum.