Belki şaşıracaksın ama bu yazımı mezdeke eşliğinde yazıyorum. Minik, neşeli tuş darbeleri ile satırlara üflemeye başladım bile can yoldaşım. Büyük bir kumar oynadım ama tuttu farkındasındır sende. Parmak figürleri ile oturduğum yerden sana söylemem gereken birkaç şey var. Evet yine, yine, yine… Şaşırmadın değil mi
Bundan sonra sana mızmızlandığım her an, büyük bir sorumluluk altında olacaksın. Hatta senden istediklerimi açık açık söyleyeyim de kapansın bu mevzu. Beni mızmızlanırken gördüğün ilk anda; sana emrediyorum ey dost! Beni hor ve aciz göreceksin! İçimde “auv auv auv” lanan o köpeğin küçük kafasını ezeceksin! Bırak kovalasın kuyruğunu. Ona asla bir şey anlatmaya çalışma anladın mı? Şimdi beraber tekmeliyoruz o eniği ve vik vik kaçışını zevkle seyrediyoruz…
Debelenip durduğum ve hatta yer yer kahrolduğum günleri artık geride bıraktığıma daha çok eminim. Bak bana sen ne görüyorsun? Tamam biraz zafer sarhoşluğu var üzerimde. Tamam, tamamıyla öfori hali, farkındayım. Lan tamam işte sevindiriklik bu…
Dualarımın kainatın yaratıcısı tarafından yıldırım hızı ile yanıt bulmasına ne kadar şükretsem az. Manevi durumum hakkında seninle daha sonra konuşacağım. Bugün biraz makara yapmama izin ver tamam mı? Sanki seçim şansın varmış gibi ehehe. Kabul et böylesi ikimiz için de daha çekilir olacak. Sürekli birbirimizi kırbaçlayarak nereye kadar devam edebilirdik ki… Korkma sakın bu sevindiriklik makamı birkaç saat sonra yerini bir dinginliğe bırakacak. İşte o zaman, seninle uzun zamandır kafamda olan gerçekten ciddi meseleleri konuşacağız. Şimdilik biraz makaraaaa. Olmadı bu, yapamıyorum işte böyle şeyleri… O zaman biraz makaraaağ. Bi dur. Oooozzzaaaammmaaaaaağğğnnn. Vur suratıma vur. brz mkr. Arkanı dön birde öyle deneyelim. Biriz mikiriiiiğ.
Mutluluk ve sevinç organlarım gelişmeye bir türlü fırsat bulamadığı için ne kadar ıkınırsam ıkınayım olmuyor. Biraz daha çalışmamız lazım. Haydi makara. Letz makara. leet. Leeeeğt. Korkma bitti.
Aslına bakarsan gerçekten olmaması gereken bir ruh halindeyim. Birazdan anlatınca neden böyle söylediğimi anlayacaksın. O sana bahsedemediğim kumar sonrasında, memlekete dönmek için bindiğim uçağın tekerleri asfalta değdiğinde, telefonu bir şey bekliyormuşçasına hemen uçak modundan çıkardım. Ardından bir telefon geldi ve açtım. Bu kısımları biraz hugaga bugaga modunda anlatmam gerekiyor. Duygusal moda geçmek istemiyorum… Her şey soğukkanlılıkla devam ediyor buradan sonrasına dikkat et. Telefonda yıllardır görmediğim amcamın vefat haberini aldım. Aynı soğukkanlılık ve hatta buz misali, ifadesiz suratımla uçaktan inerken, zihnim bir anda boşaldı dost. İçimdeki karanlık, ayaklarımdan havaalanına bir lanet gibi çökerken ben yürümeye devam ettim. Beni havaalanında karşılayan bir abimle beraber araba değiştirip taziyenin olduğu ile doğru harekete geçtik. Yolda yaşadıklarımı anlatarak canını sıkmak istemiyorum. O gün uçağa yetişmek için uyumadığımdan, kafamın temas ettiği her noktada parça parça bir iki saat uyudum sanıyorum. Gittiğimde gerçekten güzel sesli hocalar ifadesiz ve sanki duygusuz bir şekilde Kur’an okuyorlardı. Karşılıklı söylenen başımız sağ olsunlar bitmeden, tam bir yaşlı amcanın elini sıkarak başın sağ olsun diyecektim ki, kalktı gözümdeki perdeler. İçimden “ne oluyor lan?” derken üzerimdeki onlarca bakışı sezdim ve soğukkanlılıkla yapamadığım, bir türlü beceremedim birkaç yapmacık hareketi yaptıktan sonra sessizce bulabildiğim en tenha yere geçtim.
Tamam sıkıldın ama birazdan bunları anlatmadan anlayamacağın şeyler söyleyeceğim sana. Naz yapmada dinle be güzel insan. Yok yok bayağı oldu mezdekeyi kapatalı. Benim ne kadar duygusuz bir insan olduğumu anlaman için biraz daha devam edeceğim. Biraz etrafı inceleyerek sigarayı aradım ama sonra elimde olduğunu fark edip güldüm. İşler iyice ilginçleşmeye başladı yani anlatmama izin ver. Ne etrafa bakıyorsun yavrucuğum, dikkatini buraya ver! Beni ciddiye alman için illa kendimi mi rendelemeliyim?
Nerede olduğumu, oraya nasıl gittiğimi, neler olduğunu ve nasıl hissettiğimi zihnimden talep edince ayakta durmak zor bir iş haline geldi. Uzun uzun içtim bir dal sigarayı. Aklımda tek bir düşünce, oradan orada manyak sinekler gibi çarpıp duruyordu anlıyorsun değil mi? Bir türlü dışarı çıkmak istemeyen o sinek, yaşlı amcamın( Allah bin kere razı olsun ondan, kurtulmama vesile oldu) elini tuttuğum o an zihnimden çıkıp gitti. İşte o zaman günlerce uyumadığımın, bir şey yemediğimin, amcamın öldüğünün farkına varabildim. Tekrar aşağı indiğimde uzun zamandır görüşmediğimiz onlarca akrabam ile ki hepsi istemesem de benim için bir yabancı gibi duruyordu. Hepsini aile soy ağacımızda isimleri ile beraber gereken yerlere koyup bir süre dalmışım. Kendime geldiğimde içimde büyük bir hüzün buldum. Ne hüzün ama. Öyle ki orada benim kadar kimse üzülmüyordu dost. Saklamaya çalışırken neler yaptım bir bilsen… En sonunda dayanamayarak çıktım oradan. Onlarca surat cenazede sorumluluklarını yerine getirmiş olmanın verdiği sahte huzur ve komik bakışlarla süzdü de süzdü ben çıkana kadar. Tanıyanlar tanımayanlara açıkladı da normalleştim gözlerinde. Orada, bu dünyadan göçmüş ve gerçeğine kavuşmuş amcam için bulunan insanlardan çok azı profesyonel taziye gezicisi değildi. Biraz sigara içerken, biraz bankta, biraz milletin ortasında sızıp kalarak o günü geçirdim çok uzatmak istemiyorum. Benimle aynı kanı taşıyan onlarca kişi ile aslında ne kadar uzak olduğumu fark ettiğimde işler biraz daha karmaşıklaşsa da, inan her şeyi öncekinden net görüyordum. Çok uzatmak istemiyorum. O ansızın gelişen vefat bende bir şeyleri hızla değiştirdi dost.
53 yaşındaki bir adamın hayatına mal olan ve pankreasında yaşamaya çalışan bir hücre, amcamın 4 aylık ızdırabına son vermeye karar vererek, yeteri kadar çoğalmaya karar vermiş. Neyse mutlaka hayatının bir döneminde şahit olduğun taziye sürecine, ne hissedeceğimi bilemeyerek ve potansiyel olarak uyuyabileceğim her yerde dünyadan koparak şahit oldum ben. Anlatamayacağım kadar çok duygu ve olay yaşadım orada dost. En son dayanamayarak evime gitmek üzere aynı yere gidiyor olduğumuz bir araca salça oldum.
Arabada bir anda ölümü unuttum. Arabadakiler ölümü unuttular. Ölüm bir yabancının bedenini ceset haline getirmişken ölümü unutmak ne kadar kolay değil mi? Her gün ölüm amcamdan başka onlarca kişi ile daha eğlenirken de böyle miydim sence de bak bana… Uzun bir süredir uyuyamıyorum. Gözlerimde zerre uyku yok hala. Vücudum anlamsız bir şekilde, göstermesi gereken tepkileri epeyi bir rötar ile gösterdiği için olmadık yerlerde, olmadık zamanlarda, olmadık ruh hallerine girmemi sen mazur görürsün de onlar görmezler biliyorum. Neyse elimden bundan fazlası gelmiyor biliyorsun. Yolculuk yaparken herkes laf arasına sakladı durdu üzerlerine düşenleri ne güzel yerine getirdiklerini. Tamam söylemedilerse de gözlerinde görebildim. Sanma ki ben onlardan farklıydım. Kızma bana elimde değil…
İnsanlık olarak acı gördüğümüz yerde, başkasının acısı üzerinden kuşanıyoruz maskelerimizi. Herkes bir birini maskelerinden tanıyor. Bir an farkında olmadan çıkarınca maskemi hayretler içerisinde suratıma bakıyorlar. Önemi yok. Her şey olması gerektiği gibi ilerliyor. Sana elle tutulur hüzünlerimi açmamayı düşünüyordum ama ihanet edemezdim seyir halindeki bir ruha. İstediğin şekilde ölüm hakkında acıklı sözler söylemeyeceğim. Beraber ağlamayacağız burada. Süslü cümlelerle bak böyle üzüldüm amcama demeyeceğim. Hangisinin onun için bir önemi var ki? İnan senin kayıplarını unuttuğun gibi bende unutacağım onu bir zaman sonra. Dedim ya her şey olması gerektiği gibi herkeste. Her şey olması gerektiği kadar. Her şey olduğu kadar var…
İç dünyama bu kadar dahil olman uygun değil. Nerede kalmıştık… Let. Lets. let. Yapamıyorum makarayı da sonraki bir zamana erteleyelim. Sonra hatırlat olur mu? Bu yazıyı da bir şeyleri bahane ederek bitirmek istemiyorum çünkü başta hissettiğin gibi bir şeyler değişti. Bak seni ilgilendirmez yazımın niteliği. Noktalama işaretlerine ya da “de, da”nın doğru bir şekilde ayrılıp ayrılmadığına takılacağına, gerçekten ne demek istediğime bakamadığın için kopuk kopuk gidiyoruz sürekli. Bir kıramadın beni dinlerken şu zincirlerini. Her şeyin bir sebebi olduğunu, neye ihtiyacın varsa onu aldığını göremiyor musun? İçindeki köpek nasılda masum. İhtiyacını alacağın kabı kırıp atman için onlarca yazı boyunca uğraştım durdum seninle. Kır şu kabı, korkma. Kana kana iç ihtiyacını. İhtiyacından fazlasını tüket, en fazla benim gibi olursun…
Tekmelesene ulan vicdansız. Bak nasılda kanımıza giriyor sinsice. Vur demedim mi sana! Ezeceksin kafasını. Bir kere daha çıkaracak ve o zaman yeniden ezeceğiz. O çıkaracak biz ezeceğiz. Hep böyle olmadı mı? Bak gene çıkardı… O soru ne amk embesil köpeği? Nereye varacaksın? Hadi verelim cevabını. Höp böylö ölmödö mö? Olmadı amk köpeği olmadı! Ne alaka bi huzur ver lan!
Tamam tuvalete gittim, kahve yaptım geldim daha sakinim. Yapamadım, tamam. İtiraf ediyorum, başka bir şeyle uğraşırken taştı. Onu volkanik bir halde bırakıp çörçıl hazırladım kendime. Şu anda ise limon emikliyorum. Köpek ortalıkta yok şimdi. O bokuyla eğlenirken biz işimize bakalım. Kontrolü sağlamam, zor koşullarda bile şu piçi tekmeleyince imkansız kategorisinden çıkıyor. Sana anormal gelebilir bu anlattıklarım. İnan şu anda limon emiklerken, vücüdun tepkilerine göre zihnin de rahatlıkla şekillendirilebildiğini öğrendim. Beynimin ödül merkezini o kadar saçma bir algoritma ile idare ediyorum ki inanamazsın. Limon emikle mutlu ol. Astralde gümüş bağının kopması gibi garip bir hüzün. Gerçekten anlatsam da inanamazsın.
Neyse şu makara olayı ile masamda biraz oynadım sigara yakarken. Tabi sen yalnızca düz bir yazıda dinliyorsun beni aradaki süreçlere şahit olamıyorsun doğal olarak. Bu da beni senden sürekli binlerce adım önde yapıyor ki burası benim dünyam. Ben istediğim kadar saçmalarım sende dinlersin. Sahip olabileceğim en itaatkar, en sadık sırdaş sen olacaksın. Seninle bu yüzden konuşuyorum. Şimdi sana makaramın renginden bahsedeyim. Bildiğin dikiş için kullanılan ipin dolandığı silindirden bahsediyorum. “Hööö” deme de düşün. Garip bir şekilde aklımızda kırmızı bir makaranın canlanmasını saatlerce sorgulamak istemiyorum. Şu olayın henüz tam bilincinde değilim ama keşfettiğim zaman üzerinde deneyeceğim. Ne kadar tepkisizsin… Burada saçmalamaya devam edeceğim sende dinleyeceksin değil mi? Yes, sen bunun için varsın…
Başlığa aldanıp “ne yaşadı la bu bebe?” diye düşünme. Bu yazıda denediğim çok fazla şey var. Tabi sen farkına varamayacak kadar dikkatli dinliyorsun beni. Bunları açıklamam uygun değil ama bil ki, hepsi benim için gerçekten çok önemliler. Mezdeke açıyorum… Bu kutlama yazımı da tabularımdan sıyrılıp, civcivlerin “acaba ne der?” kaygısını gütmeden, özgürce yazabildiğim ve senin bile şaşkın hale bakışlarının eşliğinde hala devam edebiliyor oluşumu kendime ödül olarak sunuyorum. Ah ne kadar çıkarsız bir ilişkimiz var…
Biriyle konuşurken karşında bir bedenin olmayışının nasıl hissettirdiğini bilemeyeceğin ve idrak dahi edemeyeceğin için seninle şunu bir açıklığa kavuşturmak istiyorum artık. İnan yazarken trans halinde yazıyorum. Ne tuşlara ne de ekrana gerçekten bakmıyorum. Neredeyim bilemiyorum bugün ama inan bunu sana betimlemeye çalışırken yine parmaklarım isyan edecek ve bu yazıda ölü doğacak geleceğim için. Fak, bir ipucu verdik. Bu susam sokağı tadındaki iğrenç sürprizlerim olmasa. “Iğğğ” dediğin zaman yumruğumu boğazına sokasım geliyor. Neyse binlerce kez ifade etmişimdir ama bu yazıları sana yazıyorum geleceğimdeki ben. Yıllar sonra, muhtemelen gerçekten eğlenecek hiçbir şey bulamayacağım o tatminsizlik kokan günlerimde, ben de kendimle eğleneceğim. Nödön paylaşıyorsun o zömön?
Uzun vadeli planlarım ancak böyle mümkün. Yıkmam gerekenler ve inşa etmem gerekenler… Keşiflerim ancak böyle olunca doğru ısıda tepkimeye giriyorlar. Paylaşıp, paylaşmadığım yüzlerce psikolojik not ile resmen geleceğimdeki eğlence anlayışım için bir servet oluşturdum. Yüzlerce teknik, binlerce şey sıkıştırdım araya perde perde. İlerde baktığım zaman bu yazılara önce “öğğ, sil, sil” diye bir süre debelendikten sonra gerçeği fark edebileceğimi düşünüyorum. Zamirlerin karmaşaya kurban gitmesini istediğim o geneli teşkil eden süreçte, zihnimde sürekli müşahede ettiğim şeylerin vıcık tezahürlerini görmeni zaten beklemeyeceğim senden. Beklediğim tek şey psikoloji, bilinç ve daha nice okyanusta derinlerden bin bir çile ile çıkardıklarımı sakladığım yerde bulabilmen. Bu yazıya kadarki muhabbetleri, ki bu yazıyı da dahil edeceğiz o sürece. Bunları ısınma hareketleri olarak kabul ediyoruz. Zihnimde pıhtılaşmış ve kurtulmamın zaman aldığı o şeyleri temizlediğimize göre gerçekten zihnimi meşgul eden ciddi meseleleri konuşmanın zamanı geldi güzel insan. Parmaklarım… İnan bu sefer saçmaladığım bazı yerleri düzeltmek için geriye dönüp okuyacaktım ama gereksiz uzun bir yazı olmuş çok üşendim. iyi dilekler…