Başlangıç 2

15 min read

Bir çocuğa karşı oyun kazanmak ancak çocuk olarak mümkün olabilirdi. Eğer karşındakini kendine gerçekten eş tutmuyorsan bir mücadeleden söz etmek anlamsız olmaz mı? Kainatta, yerine bin bir çeşit durumu ikame edebileceğin bir mücadelenin gözümde bir değeri yok anlayacağın. Tamam biraz daha açtıktan sonra anlayacaksın merak etme. Bu durum, karşındaki varlık için de, senin için de farklılık gösterirken; gerçekten baz alınması gereken şahsın, durumun öznesi olması gerektiğine karar verdim. Her şeyi yeni baştan keşfetmek gibi bir hata yaptığım için yıllarca bu öznenin tercihinin kibrimden kaynaklandığını düşündüm. Buradaki komikliği biraz anlatmam gerekiyor öyle hemen geçemem.

Beni etkileyen insanların son hallerini gördüm her zaman. Yana yana piştiklerini nereden bilebilirdim ki? Zihinlerinin, yüreklerin, ruhlarının yanarken çıkardığı kokuya edebiyat diyerek geçmem ile çok önceleri farkına varabileceğim durumu da epeyi ertelenmiş oldum. Etkilendiğim meselelerin gerçekten mahiyetini kavrayabiliyor, hatta analiz edip genişleterek kendime göre yontuyordum. Bu sürecin devamında ortaya çıkan sonucu sahiplenmeyi ise kazanılmış bir hak olarak görüyordum. Ancak yaptığım onlarca mantık hatasından sonra işler gerçekten dayanılmaz bir noktaya gelince bu durumu kabullenebildim. Düşünsel evrende ne kadar yukarıya çıkarsam çıkayım yaptığım keşiflerin zihnimdeki anlamı, algılayanın eksikliği yüzünden bir türlü tam olamadı. Bir türlü göremedim keşfedilmişlerin ötesini. Bu mana aleminde elektriğin icadı gibi bir şey. Daha mahiyetini kendin bile çözemezken, kollektif bilinçten çaldığın gizemler gibi…
Okuyabildiğim her şeyi zihnimle tutmaya çalıştığım 1 yıl gibi bir sürede zihnimden kayıp giden o kadar şey oldu ki bilemezsin. Çoğu zaman bildim. Bazen de gördüm ne olduğunu fakat bilemedim. Nadiren de olsa sezdim ve işte o sezdiklerim değiştirdi beni. Üzerinde gerçekten biraz düşündükten sonra anlayabildim. Sen hazır olmadan istediklerin sana gelmiyormuş yazılarımın sevgili bilinmeyeni.

O anlamda “olmak” mümkün olmadığı gibi olduğunu sanmak ve bunun bilinçaltındaki kalıntıları yüzünden, sürekli olduğun yerde dönüp duruyormuşum. Evet, aynı noktaya ulaştığında o kişi artık eski sen olmuyorsun. Fakat bunlar yüzünden dönüp durmuyor muyuz zaten? Döndüğümüz yeri aşındıra aşındıra olduğumuz yere gömülüp bir derinliğe ulaştığımız doğru. Dünya öyle halkalar ile dolu güzel kardeşim. Sen kendi halkandan o kadar emin, kendi halkanı dönmekte o kadar iyisin ki gömüldüğün yerden başını çıkarıp etrafa bakmak aklına bile gelmiyor. Eğer hazırsan demek istediğimi zaten anlayacaksın. O yüzden bu kısmı uzatmayarak konumuza dönelim.

Zihnimde tutmaya çalıştığım anlamlardan geriye bir şey kalmadı. Yalnızca hatıraları ile yazıyorum bu yazıları. Kalıntılarını da kazıyarak çıkarıp zihnimden, yeniden başlamam gerekiyor. Çünkü inanılmaz derece tesir altındayım. Baktığım zaman gördüklerim o kadar dallanıp budaklanıyor ki ne için baktığımı unutuyorum. Bu da zihnimin bağımsızlığını ilan etmesi sonucu gerçekleşti. Ona bunun için ben fırsat verdim…

Evet ama istediğim şey bu değildi ki…

Kendimi hep daha kötüleri ile kıyaslayarak tatmin etmek gibi acizce ve aşağılık şekillerde oyalamam yüzünden edindiğim alışkanlığın sonucu şımardı kendisi. Dizginleri bir an bile bırakırsan, gitmek istediğin yerden çok uzaklarda buluyormuşsun kendini. Referans noktası olarak belirlediğim şeylerin eksikliklerini keşfettiğim ilk zaman; o karanlık yolu aydınlatacak olan ışıklar bir bir söndü içimde ve yeninden karanlıkta buldum kendimi. El yordamı ile bulabildiğim şeyler ile hayatta kalmaya çalışırken ne kadar çok şeyi kaçırdığımı ve oradan nasıl sağ çıktığım ile alakalı mucizevi şeyleri şu an yazıyor olduğum kitapta dile getiriyorum. Yeri burası değil(sumbiliminal mesaj ehehe)…Zihnimdeki malzemeleri dahi bilemeden, oluşan şeylere şans eseri demek, ancak ateist bir bakış için mantıklı bir düşünce olabilirdi. Buna ilham deniliyor güzel kardeşim. Bazıları vahiy olduğunu iddia etse de, ben yalnızca hazır olduğun zaman imdadına yetişen bir kurtarıcı gözü ile bakıyorum. Öyle ki, gerçekten varlığını saniyeler içinde yeniden şekillendirebilecek bir güç zihninden yol bulup kanına karışıyor. Bunu kelimelerle ifade etmem gerçekten çok zor. Çünkü yaşamadan bilemeyeceğin bir cezbe halinde gerçekleşiyor bu durum. İhtiyacın olan anahtar, en güzel anahtarcı tarafından hazırlanıp, en doğru zamanda sunuluyor sana o kapıyı açman için. O an geldiği zaman ise, geçmişte referans noktası olarak belirlediğin şeylerin bir bir yıkılması gerekiyor mabedinde. Her bitti dediğinde gözden kaçırdığın, yahut kopan kafasının yeri onlarcası ile dolan putlarla mücadele etmek mümkün olamıyor çoğu zaman. Onlardan rabbime sığınırım. Görmezden gelmek ise, kapılabileceğin en büyük “yanlış” sürecine akıtır düşüncelerini. Bu durumda bir savaş vermek gerekmez, oraya baktığın her an, yokluğu dahi hatırlatır sana kendisini. İşte sırf bu yüzden yıkılması gerekir o putların. Yerine O’nu koyabilmek için dost…

Çok savrulduğumuzun farkındayım ama bu baş döndürücü manzarayı çözmek için aylarımı verdim. O yüzden biraz daha tahammül etmen ve dinlemen gerekiyor beni. Buraya kadar ne kadar güzel gitti değil mi her şey. Binlerce çiviye unutmamak için geçirdiğim ipler ile yolumu kaybettim yakın zamanda. İpin ucu kayıp anlayacağın. Bu halk arasında sıyırmak diye tabir edilen durumu, sana tef ve ” hah” sesleri eşliğinde yazıyor olmama bakmadan devamını dinle ki düştüğüm durumun aslında ne kadar küçük hatalardan dolayı ortaya çıktığını anlayarak kendine bir ders çıkarabilesin. Şu bil. Bunu anlaşılmak için değil; gerçekten hak edecekler için yazıyorum…

Bir yetişkin gerçek anlamda nasıl çocuk olabilir ki? Gerçek bir oyunu kazanmak için göz hizasına gelemediğin biri ile oynadığın oyunu kazansan ne kazanmasan ne?

Bir düşünce havuzu düşün şimdi. Tarih boyunca yaşamış herkesin damla damla o havuzu doldurduğunu. Bu havuza düşen damlalar nasıl kendi öz kimliklerini kaybederek suyun bir parçası haline geliyorsa, düşüncelerin başına gelenler de bundan farksız diye düşünürdüm. Kollektif bilinçten anladığım buydu. “Kolloktof bolonç o dogol ko!”

Biraz önceki cümlelerin edebi değerine kanarak bilmediğin bir olgunun anlamını zihnine tarif ettiğim gibi kaydetmen çok normal olacaktır senin için. Jung’un da ifade ettiği gibi bir anlayış ile bu durumu anlamak, halihazır bir bilgiyi zihnine pipet batırarak emiklemek anlamına gelir. Sakın ha! Yaptığım en büyük hata bu oldu işte benim. Sevdiğim ve sözlerine değer verdiğim varlıkların ifadelerinin zihnime düşen birkaç damlasına yaptığım şey bu idi tam olarak. Sonra farkında olmadan o kadar sıkıştım ki kalıplara, dışına çıkmaya cür’et edemez oldum. Biri gelip bana Adem’e ruh değil; bilinç üflendi kardeşim dese titreyerek kaçacak hale gelmiştim…

Olaylar en başından yanlış bağlanan o düğme ile sapıtmasına rağmen Rabbimin izni ile gözlerim açılmaya başladı. İnsanı insan yapan öğretilen isimlerin, bir yerlerden kazarak çıkardığın ve hepsinin potansiyeline sahip bir mekanda gerçekleşen o mekanda, yalnızca kazdığın parçası kadar bir farkındalığa sahip olduğunu ifade etmek isterim. Meleklerin önünde saygı ile durması gereken o parça budur ey güzel okuyucu. Şeytan’ın fıttırmasına sebep olan ve sonrasında onu insanların başına bela eden o şey işte bu bilinçtir.

Tamam buraya kadar da güzel her şey. Peki bu bilince herhangi bir etnik, dini, maddi ya da manevi bir ayrım olmadan herkes ulaşabilir mi? Bu bilince Jung, Darwin, Krishnamurti, Sokrates gibi insanlar ulaştı mı? Benim görüşüm bunu sezdikleri yönünde. Dikkat ediyorum hepsi o bilinçten edindiklerinin ifadesinde sona geldikleri vakit bir eksiklik olduğunu fark ediyorlar. Bu ifadeler diğer, insanlar için halihazırda ilginç ve çağları aşacak bir mevzu olduğundan dolayı da hep talep görmüş, hep talep görebilecek değerdeler. Çağlar bir şekilde o bilinçten insanların üzerine yağan damlaları yakalayabilen insanlarla şekillenirken, ciddi anlamda çizilmekte olan bir yol üzerinde bilinçsiz yaratıklar olarak ilerlediğimizin farkına varmamız gerçekten mümkün değil farkındayım. En azından giriş ve gelişmesi kendi içinde tutarlı olan bu ifadelerin, kendi aralarında tutarsız olmaları ile denklem uzadıkça uzasa da mevzumuz bu değil. Düşüncenin nereden doğup, hangi yolu izledikten sonra dilinden döküldüğünü görmeni istediğim için yazıyorum bunları. Şu baştaki zımbırtı ile bağladığımda taşların yerine oturacağına inanıyorum. Yalnızca sezebildiğim şeyleri şu aciz ve sapıtmış zihnime eyeri takabilirsem eğer daha rahat ifade edebileceğim. Şimdilik yabancısı olduğun şu şeyleri zihninde bir yerlere sabitle. Diğer yazıları bunun üzerine bina edeceğim.

Şimdi anlamın birkaç perdeye ayrıldığının farkına varmamız gerekiyor. Yüzeysel kısmında; halklar, dinler, ırklar, ideolojiler arasında bir savaş söz konusu olsa da, derinlerinde herkesin gözlerini diktiği mutlak bir gerçek var. Hepimizin daha anlamın kabuğunda bir birimizi yemesi sebebi ile birkaç farklı kafa birleşip şu meselelere bir çözüm getiremiyor. Uğraşanlar var ve ben onlarla yer yer karşılaşıyorum. Ancak görebildiklerimin bir çoğunun güttüğü kaygı, bir yerden sonra yozlaşarak insani zaafların tesiri altına girip, anlamını yitirmiş oluyor. Bu bahsettiğim meseleyi sakın soyut bir resmin farklı algılanışı gibi anlama. Bu çok daha farklı bir mevzu. Çünkü oraya ulaşılmaya çalışılan yollar farklı olsa da bizim açımızdan amaç değişmiyor. Spesifik olarak bir mevzunun tarifi elimize ulaştığı için o yoldaki insanların devinimleri gözümüzden kaçıyor çoğu zaman. Bu konuda gerekli araştırmayı yapacak kadar zamanı ve gücü bulduğum anda sana delilleri ile açıklayacağım. Şimdilik sadece zihninde bir baloncuk açıp, ileride içini doldurmak adına orayı hayatta tutmayı hedefliyorum.Yaratıcının “Ol” demesinin bu boyutta ve sınırlılıktaki bir evrende milyarlarca yıl sürecek olduğunu inkar etmek kendini yaratıcı ile farklı görememenden kaynaklanıyor dost. Onun zamandan ve mekandan münezzeh olması durumunda ifade ettiği 7 günü şeklen anlamak çok kolay biliyorum. Ancak Allah’ın sonsuz kudretini ne kadar incelersen incele, ne kadar uğraşırsan uğraş bir hata bulamazsın. Daha kendi mantığını bile aştıramadığın bir yaratıcıya nasıl olur da gerçekten iman edebilirsin ki? Dogmatik bir şekilde, iman ettiğimize inandığımız yaratıcıyı düşünmeden nasıl “atalarınızın dini üzerine” olmaktan kurtalacağım? Korktuğum için sindiğim her dakika senden uzaklaşmama sebep oluyorsa eğer; ey Allah’ım affına sığınarak beni parçalara ayıran şu düşünceleri ifade etmek istiyorum…

Evrenin yaratıcısı olan Allah’ın, iman ettiğimizi söylediğimiz Kur’an adındaki kitabında ifade ettikleri ile bir dünya insanın hayatlarını adayarak delillendirdikleri ve bulup çıkardıkları arasında bir benzerlik buluyor olmam yüzünden acı çekiyorum. Zihnimdeki putların, yalnızca “put” kelimesine yüklediğim anlam yüzünden bile Don Kişot hikayesine dönmesi yüzünden, nefes alacak kadar bile olsun alan kalmadı artık zihnimde. Geçmişte Dünya’nın düz olduğunu söylemiş alimlerin, sırf inançları yüzünden şu anda binlerce delille sabit ve Kur’an’da da ifade edildiği şekli ile Dünya’nın geoit olan şekline düşman olacak binlerce insanın türemesine ve daha binlercesinin de bundan etkilenmesine sebep olmasını nasıl kabul edebilirim? Şu anda anılan bütün sapkın örgütlerin benimle aynı yaratıcıya inanıyor, aynı kitabı okuyor olduğunu nasıl kabul edebilirim? Bak güzel kardeşim artık dayanacak gücüm kalmadı. Yüzlerce yıl önce keşif yolu ile ifade edildiği söylenen onlarca şey ile boğulmaya başladım. Gün geldi yolumu aydınlatacağına inandığım binlerce ışığı söndürüp, hakikat yolunda karanlığı tercih edecek hale geldim. İnancımın, hayattaki yegane sebebimin, binlerce yıldır sorulan soruların cevabının verildiği ve benim iman ettiğim din için aradan tek bir insan eseri maddeyi çıkardığımda hakikatin eksileceğine inandırıldım. İnancım aciz zihinlerden süzülüp, sözde damıtılarak sunuluyor ya; belki samimi değiller söylediklerinde ama şu Only Kuran akımına bir yerde hak vermiyor da değilim. Ancak tez, anti-tez, nereyi tutarsam elimde kalıyor be kardeşim. Hiçbiri mi tam olmaz? Nasıl olur da bir tanesi ile bile mutmain olamaz kalbim? Kim olduğumu bilmiyorum artık. İnancım, fikirlerim, varlığım onların eseri mi yoksa yegane yaratıcının mı? Aradan çıkardıklarım ile bir hata yapmaktan korka korka, gerçekten ne yapacağımı şaşırdım. İçim içimi yiyor ey dost! İçim içimi yiyor…

Piramidin bütün yönlerinden aynı hakikate ulaşıldığını varsaymak isterken, bana “dur orada ey gafil” diye seslenen referans noktalarımı aradan çıkardıktan sonra, yerine onların yaptığından daha iyisini koyamamaktan korkuyorum. Öyle olmalı ya, benim zihnim yetmez asla O’nu anlamaya. Kendimden, nefsimle baş başa kalmaktan sana sığınırım ey Allah’ım. Bana bir çıkar yol sun ki kendimi avutmak uğruna çırpındığım şu bataklıktan çıkıp huzuru bulayım.Darwin’in evrim sürecini ifade etmesi ile Allah’ın “Ol” deyişinde kendimce, kul aklım ile bir açıklama getirebiliyor olmam neden onun “kafir” sıfatının arkasında igildemesi ölçüsünde kalmak zorunda? Burada Darwin’in söylediği her şeyin doğru olduğunu söylemeye çalışmıyorum embesil yaratık. Bazı şeylerin bazı şeylere bir ipucu teşkil etmesinin önündeki “put”çuklardan bahsediyorum. Freud’a kafayı yedirdip intihara sürükleyen o arayıştan bahsediyorum. Şu anda savunulan bütün düşüncelerin, hakikatin çok uzaklardaki bir yansımasının kabuğundan öteye geçemeyecek kadar kirletilmiş ve insani zaafların kurbanı olarak şekillenmiş şeyler olduğundan bahsediyorum. İmtihan böyle bir şey ise ben kaldıramıyorum Allah’ım. Buna karşı bir mücadele ancak bütün insanlığı yenerek, bir deli cesaretinin sonucu mümkün olabilir. Ben henüz pişmedim. Ben Adem olamadım ey Allah’ım.

Burada ne çocuk var ne de oyun. Keşke her şey o kadar kolay olsaydı da senin göz hizana inip bazı şeyleri anlatabilseydim. Saçma sapan metaforumsu sikkoluklara tav olup da asıl soruları nasıl kaçırdığını anlatabilseydim sana. Farkında değil misin? Gerçekten göremiyor musun? Artık nasıl inkar edeceksin? Bu yazıda senden vazgeçmek niyetindeyim ey sikko. Senden vazgeçmek ve dizlerimin üzerine durup gözlerine bakmak istiyorum son defa. Artık eğlendirmiyorsun bile. Bir cımbızı burnundan sokup, tutmak istiyorum beynini ki oyun ve mücadele ne demek gör. Burnunu çekerek dahi engel olamayacağın kadar sıkı tutacağım beynini. Gevşettiğimde ise kazanacaksın. Beynin, kafatasının oyuğunda bir yerde durana kadar yuvarlandıktan sonra huzuru bulacaksın. Artık senden vazgeçiyorum sikko…

Ey sevgili. Ey neşem. Ey öfkemin sebebi, senden vazgeçiyorum. Kıs gözlerini biraz, kıs. Nefesini de düzenle. Etrafına bak biraz. Senin için bir mücadele vermek istemiyorum artık. Zihnimdeki suretlerinizi bir duvara hatıra niyetine çivileyip bırakacağım.
Sürekli arayışımı kolay yoldan noktalamaya yönelimim, tembel bünyemin zihnime tesiri yüzünden oldu. Bu da bana gerçekten sahip olduğum en değerli şeye, zamanıma, çok zamanıma mal oldu. Zor yolu tercih ediyorum senin aksine. Bak burada kendini görmen daha kolay oldu. Bundan sonra seni ancak mikroskopla görülebilecek bir boyutta ifade edeceğim ki kainatta daha fazla yer kaplama…

Lan olum kene gibi yapıştın bi yıkıl da devam edeyim yazıya…ŞŞŞŞŞŞŞşşSilkele, silkele…

VİK,VİK,VİK…

Rabbim yaklaşma dedi, ben yaklaştım. Şeytan kaydırdı ayağımı öyle düştüm bu yere. Af diledim, affetti. Ceza olarak şeytanı da musallat etti… Şimdi çevremde binlerce şeytan, binlerce put ile tekfir yarışına dahil olursam oyun olur, çocuk olur, mücadele olur da hakikat olmaz yolumda.

Yazı gezinmesi

Mobil sürümden çık