1. Anasayfa
  2. Uncategorized

Girişe giriş 2/ Dönülmez akşamın ufku


0
16 min read
Bugün uzun zamandır beklediğim şey gerçekleşti. Uzun zamandır beklediğim o ıslaklık şimdi toprağın teninde ve teni gerçekten çok güzel kokuyor… 

Seninle konuşuyor olmamızın mutlaka bir sebebi var. Bunun için birbirimizi daha çok tanımamız gerekecek. Başımı döndüren o değişimin yavaş yavaş farkına varıyor olduğum bu dönemlerde, elimden geldiği kadar kafamdakileri çıkarmak istiyorum. Bunun bencilce olduğunu düşünme sakın. Aslına bakarsan bunu kendimden çok, senin için yapıyorum. İçimdeki konuşmaların hızı değişti. Vurguların ortaya çıktığı yerler bir başkasına doğru kayıyor. Gözüne takılan o vurgu eksikliği zihnimin eseri idi. Henüz yeni doğduğum bir dünyada, benden bu kadar şey beklemen biraz acımasızlık olur.

Bugün ilk kez konuştum. Neredeyse 1 yıl süren bir sessizliği bozuyorum artık güzel insan. İnsanların gözlerine anlamsızca bakarak, gördüklerimden utanıp başımı çevirerek, isyanımı bastırarak, gözlerinde her seferinde yeniden şekillenen kimliğimi görmeme rağmen sustuğum bir koca yıl. Aman ne dokunaklı değil mi? Gözlerini devirerek okuduğun bu satırların, o kokuşmuş ruhun tarafından nasılda okunmaya muhtaç olduğunu ve sana ne kadar ihtiyacım olduğunu fark etmişsindir. Ben yeniden başlamamın sebebine gelirken, sende satırları aradan çıkarmaya bak. İnsanlarla arana koyduğun zaaflarını, gururunu, kibrini, mantığını, kişiliğini ve daha nicesini aradan çıkarmadan göremeyeceksin. Burada bizden başka kimse yok. Burada bir cinsiyet, ideoloji, ırk, dil, din yok. Burada yalnızca bilinç var. Artık seninle o bilinç için mücadele edeceğiz güzel insan.

Sana sayfalardır o dili nasıl konuşman gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Önceleri bu yazma işi benim için bir kurtuluşken, sonra bir dayanağa ve şimdi ise amaca dönüştü. Yalnızlık beni yıpratıyor. Burada benden başka kimse yok. Baktıkları yerde değilim. Konuştukları zaman duymuyorum. Burada gerçekten birine ihtiyacım var ve o sen olmalısın. 

Evet içimdeki bir parça, sessizliğe gömüldü artık. Uzun uğraşlar sonucunda, zamanını beklemesi gerektiğini anlattığım diğer parça, sırası geldiği için zihnimi zorlamaya başladı. İlkinin yüzünü avuçlarımın arasına alıp konuşmasına izin vererek iyi mi yapıyorum bilmiyorum. Neyse, artık sessiz. Gerçekten, o kadar ki, emin olmasam varlığını bile unutacağım…

Üç nokta ile bitirdiğim cümleleri, fiziken derin bir nefes eşliğinde sonlandırdığım için o işaret dışında başka bir şey ile tam olmuyor cümle. Bunu kendimi kaptırdığımı düşündüğün romantik felsefelerin zihnimdeki bir yansıması olarak tanımlarsan hata edersin. Bu yalnızca nefeslerimi takip edebileceğin bir işaret. Zihnini, mantığını, ön yargılarını, bana yamadığın kibrini kırmak benim için gerçekten çok zor. Sen uzun zamandır benimlesin ve beraber gerçekten zor günler atlattık. Buralarda geçen bir saniyenin bile hatırı kırk yılı geçer. Varlığına ihanet edemeyeceğim kadar güzelsin içinden diğerlerini çıkarınca. Mücadelem seni asıl varlığınla tanıştırmak adına, belki de acizce saldırıya geçtiğim tüketilmiş kimliklerine karşı gerçekleşiyor. Onları çıkarınca gördüğüm “sen” sayesinde hala nefret edemiyorum… Pişt bitmedi! Sen de gel, gel bakayım buraya; bugün keyfim yerinde. Evet, evet seninle alıp veremediğim şey ne diye merak ediyorsundur :) 
*
Tamamdır kendime karşı görevimi yerine getirdiğime göre; bilincini taş devrinden, geçeceğimiz milenyuma taşımaya başlayabiliriz. Öncelikle burası benim küçük dünyam. Tanımanı istedim, o kadar teşbih boşuna değildi. Artık uzaktan da olsa görebildiğine göre, gezebileceğin günler için biraz muhabbet edebiliriz, olur mu? Yıllardır uğraşıp durduğum ve her ayrıntısına özen gösterdiğim bu dünyayı, kanal 7’deki bal reklamlarında verilen vaatler ile yeşillendireceğim. Görmeni istediğim o kadar çok şey var ki… 
Maddeye boğulmuş halin, her gün yuttuğun tonlarca beton ve çelikten seni kurtarmak için elimden geleni yapıyorum. Buraya ait olmayanları, acımasız bir doğal seleksiyona tabi tutarak ve gerçekten kendim olarak yazabileceğim şu günün hasretini çekiyordum. İnşa etmek istediğim ve sana kavram karmaşası olarak gelebilecek şeylerin üretildiği zihninde, bazı şeyleri özgürlük adına sorgulamamız gerekiyordu. Bunu biraz olsun yaptık. Nerenle hissedersin, hangi parçan yaşar ve hangisini acımasızca terk ettin? Bunların farkına varman için debelendim durdum sayfalarca. Aldığım eleştirilerden gördüğüm kadarı ile kırılmak üzere bazı şeyler. İçinde bir yerlere dokunabiliyorum en azından. Yalnız bilincin değişime kapalı. Zihnin kurtulmak için o kadar çok çaba sarf ediyor ki… 
Sen seni tanımadığımı, asla ne hissedeceğini bilemeyeceğime güvenerek kendini kurcalarken, satırlar akmaya devam ediyor. Mürekkebim sensin. Seslendiklerimin çoğu yaşıyor; bazıları ise daha var olamadı. Seninle burada tanıştığımız için ve benim mekanımda olduğundan şekil çocuk, sana bunları söylemem gerekiyor diye düşündüm. Ayrıca dur dahası var. Bunu bir süreç olarak yazmamın sebebi soyut bir yerde bulabileceğin en açık otobiyografiyi görmeni istememden kaynaklanıyor. Yazılmış böyle bir şey yok henüz. Benim gibi manaya susamış birkaç kişi ile devam etmek isteği ile yanıp tutuşuyorum. “Dönülmez akşamın ufkundayız” dost.
Gerekirse cümleleri hiç ayırmam nokta koymam nereden başlayıp nerede bittiğini dahi bilemeceğin bir anda seslenirim sana de danın yazımı ile istediğin kadar ilgilenip harf hatalarına takılabilirsin aradan bunları çıkarmadığında asla göremeceğini bilmeni istiyorum zihninin kalıplaşmış güzellik ve nitelik anlayışından kurtulması gerekiyor ki başka bir boyutta tutunabilesin zaten zihnimden çıkıp bu sayfaya ulaşan o kadar madde ile etkileşim içerisine giriyor ki saflığını korumak için bayağı mücadele vermem gerekiyor bir de zihnine bakınca böyle şeyler görmek istemiyorum istersen biraz daha böyle devam edebilirim ne dersin bak soru işareti koymadım ama sana seslenişimdeki merakı anladın zihnini en azından bu seviyede çalışıyor olarak kabul edip devam ediyorum.
Zihnimizde kalıplaşmış o kadar fazla şey var ki… Ezberlediğim kelimelerin idrakine her vardığımda ne kadar zamanı boşa harcadığımı fark ediyorum. Düzelttiğim her anlam ile yaşamak, en azında sizinle beraberken mümkün olmuyor. Küfretmek için de, şiir yazmak için de, sevmek için de, unutmak için de ve daha birçoğundan sonra, en çok da bunları yazmak içinde bir yer yerde çırpınıp duruyorum. Biri uğruna; biri ise uğrunda. Sakın karıştırma bunu! Sakın! O zaman yüzeyden bir adım bile uzaklaşıp boğulamayız. Güvenmek zorunda değilsin ama nefesini tahmininin çok daha ötesinde tutabileceğini söylemek istiyorum. Nefesini tutup çıkardıklarını zihninde bulmaya başlayınca, bunların edebiyat, şaka ya da bir kurgu olmadığını anlayacaksın. Bu çırpınışım neden sanıyorsun? Korkarak baktığın güzellikleri, ancak şu mantık ve kalıplar peçesini açtığın zaman zihninde görebileceksin.
Aynı sözcükleri önceki sene söylesem komik görünürdüm. Duvarlara anlatsam duymazdı. Açıklamadan anlayamayacak kimse o yüzden açıklamak zorundayım. Bu sahip olduklarımın üzerinden geçmesine neden olacak herkesin. Ama biliyorum ki, insanlar en zor gözlerinin önündekini görüyorlar. En çok hissettikleri şeyler yüzünden sahip olamadıkları huzuru gördüğüm için; dolan zihnimi yeşersin diye zihinlere akıtmak istiyorum. Dedim ya burası benim dünyam… Dışarıdan nasıl göründüğü gerçekten umurumda değil. Eğer olsaydı zaten senin gibi olacaktım. Bütün insanlık koro halinde iltifat etse de umurumda değil; hakaret etse de. Dedim ya burası özgür olabildiğim tek yer. 
Şu kalıpların arasına çıkışıp, kendimizi nefes almaya zorladığımız her an için huzursuzum. Bunun olması böyle bir dünya içerisinde o kadar kolay ki, dediklerimin senin için ne anlam ifade ettiğine bakarak görebilirsin. Döne döne, her seferinde farklı bir şekilde ifade ediyor olduklarım bir geçit olmalı senin için. Birini seçip geçmen gerekiyor. Körelmiş bilincini bilemek zorundasın. Gerilip fırladığında hüsrana uğrarsan daha çok geril. O kadar ki depresyona gir ve bir kalıba daha dahil ol. Bir korkuluk dik varlığına ve karnını doyurmak için yaklaşan herkes için güvenilmez ol. Hakikati en başından reddet ki değişecek enerjini diğer sekmelerde harcayabilesin. Şu kendini ispat etme metotlarını yadırgamıyorum inan. Kendini ifade ederken gözlerine bakarak teyit etmelerini istediğin insanlar gibi de değilim ben. Bunları okurken zihninde senden başka kimse olmayacak. Gözlerini kapattığın an yalnızsın. Günde ortalama 14.600 kez ve yalnızca bu yazıda bile 900 kez yalnız kaldın. Duygunun cinsiyeti yok, ideolojisi yok, dini, dili, ırkı yok dostum. Bu elbiseleri üzerine sen giydiriyorsun. İnan hiç yakışmıyor. Varlıklarını kirletiyorsun. Onları kendine göre yontmaya çalıştığın her an, buradan biraz daha uzaktasın. Gel sana buranın nasıl bir yer olduğunu anlatayım.
Burası Diyojen’in fıçısı. İçinden çıktıktan sonra fikirlerini insanların üzerine işeyerek ifade ettiği yer. Çırılçıplak sokaklarda dolaşırken utanmadığı; ancak bir garip fıçıda kahrolduğu yer. Burası Sokrates’in darağacına yürüdüğü yol. “E o baldıran içmemiş miydi?” Şatafakapbiç. Burası Sokrates’in o zehri içmesine sebep olan yer. Nietzsche’nin Basel’de kliniğe yatmasının sebebi burası. Musa’nın 40 gün kaldığı yer. Severken sustukların burada. Nefretinin doğduğu yer burası. Osho’nun sezdiği, Freod’un sapıttığı, Jung’un çaresiz kaldığı yer burası. Darwin’in, Galapagos’daki keşfi buradan bir parça. Baktığın zaman göremeyeceğin, sezdiğin zaman bilemeyeceğin bir yer burası dost. İdrak gerekiyor, akıl gerekiyor, keşif gerekiyor, anlam gerekiyor dost… Tekerleme gibi oldu biraz ama anlamışsındır. İnan şu yoğunluğu böyle baltalamak istemem ama ne yalan söyleyeyim fazlasıyla hoşuma gidiyor. Takdir edersin ki, belirli bir seviyeden sonra dolan his kabı taşıyor ve güme gidiyor söylediklerim. Platon’un ütopyası ancak bura ile mümkün. Mevlana’ya eserlerini yaktıran yer de burası idi. Gözlerdeki anlam buraya dokunduğu için. “Hayar yaşanmaşlaklar” Burası, küçükken teletabilerin sana sevgi yumağı olduklarını hissettirdikleri kirletilemeyecek bir yer. Sende olsa köpük partisi verirdin. Ben kendi alanımdan bahsediyorum. Burası Yunus’un dergahı, çarmıha gerilen İsa’nın huzurunun sebebi olan yer. Burası, Adem’e üflenen yaratıcıdan kopmuş bilincin var olduğu yer. Sakın küçümseme burayı dost. Burası varlık sebebimiz. Sadece senin dikkatini yeni yeni çekmeye başladı. Burası… Tamam şaka yaptım. Dur sen kendine gel diye biraz yankı yapayım. Şöyle davudi bir ses ile “borosooo”…
Yanıp, tutuşsan bile kimse göremeyecek. Ne kadar bilsen de anlatamayacaksın. Dalıp, tam boğulacakken çıktığında aldığın ilk nefesle doğacaksın. Sonra yeniden boğulmayı her istediğinde kalıplar bağlanacak ayaklarına ve ağırlıkları yüzünden, bir gün boğulacaksın. Gel etme güzel insan. Bana sen lazımsın. Dinle beni…
Bak buraya müzik eklemedim. Beyazın üzerindeki lekelerden başka bir şey yok burada. Anla beni seni buraya getirmek hiç kolay değil. Anlatsam da anlamazdın. İspat etmem gerekti; inkar edeme diye. Gözlerini kamaştıran giflere kitlenmekten daha çok haz verir burası. Burası anlamın teni dost. Dokunduğunda anlayacaksın. Diğer her şey o kadar küçülecek ki, boşa geçirdiğin her an için kendine kızacaksın. Saçmalıkları çıkardıktan sonra açılan boşluğu bura ile dolduracaksın işte. Zor deme, zor olan buraya gelmendi. Kolay olduğunu da sanma. Benim önceden sana baktığım gibi baktığın zaman; şimdi anladığını sandığın şey senide kuşatınca, işte o zaman zor olacak dost. Düşürme boynunu. Biliyorum ki eğer buradaysan, eğer buraya kadar sıktıysan dişini orada da dayanırsın. Eğer akıntıya bırakabildiysen kendini gerçekten burada olman gerektiği için. Gözlerini yukarıya dik dost. Yaratıcıyı görmek için değil. Yıldızları görmek için. Küçülmen gerekiyor bu kapıdan geçebilmen için. Hani bir iksir içiyor ya, sonra tavşanlar falan, geçiyor o delikteeee… Bak iki saattir stresten salladığım ayağıma vuruyor sinirim. Uyuştu resmen. Eridi 44 numara ayak, kuş kadar kaldı, deli etme beni!
Korkup uzak durduğun bu yer için buradayım. Sana bunları anlatarak, artık anlayabileceğin üzere; seninde yer yer etrafında gördüğün o insanların, hayretler içeren bakışlarına maruz kalacağım. Bu bir şekilde asla kaybetmeyeceğim bir kumar. O yüzden zevk alıyorum ya. Gitmesi gereken kim varsa gitmesini istediğim için çabaladım geçen gün. Uzak durması gereken insanlar uzak dursun diye yayılmasını istedim bu yazının. Farkına varıp, geri geri dağılsınlar diye. İnan tahammülüm kalmadı artık. İnan artık dost; bu yazdıklarımın, başıma huni geçirip sokaklarda gezmekten hiçbir farkı yok onlar için…
Verdiğim cevapların anlaşılması için yazıyorum. Baktığın zaman gördüklerinin sebebini anlaman için. Olayın ne olduğunu, ne kazanacağını görmen için yazıyorum. Yaratıcının varlığını burada hissettiğim için yazıyorum. Onu hiçbir yerde göremeyip, ancak burada bulabildim dost. Ne kadar aciz olduğumu, boş heveslerimi ve insani arzularımı burada gördüm. Burası beni sıyırdı anlamla, burası sayesinde tutunuyorum hayata. Burası sayesinde biraz olsun dayanacak gücüm var. Bu aciz çırpınışlarımızın ne kadar ahmakça olduğunu bir bilsen. Girişinin, gelişmenin, sonucunun ne kadar tahmin edilebilir olduğunu bir bilsen. Şurada buluşmamız ne kadar zor oldu farkında mısın? Bundan sonra okurken bu gözle bak ne olur. Sana nasıl yapman gerektiğini açıklayacağım diye, belki tek fırsatım olacak şu günlerimi harcamak istemiyorum. Bir de bu gözle, bu frekanstan, anlam gözleri ile seyret şimdi birini. Söylediklerime yakın hissederken, aslında ne kadar uzakta olduğunu gör ne olur. Bir daha senden bu yere ulaşmanı beklemem acımasızlık olur. Baksana kan, ter içinde kaldın. O yüzden varmışken buraya seyret çevreni. Yazıyı buraya bırakıyorum. Basit görünen şeylerin ardındaki güzelliği artık fark edebileceğini düşünüyorum. Güzel görünmesi için uğraşmanın gereksiz olduğunu, güzelliğin kendinden kaynaklandığının idrakine varmanı istiyorum güzel insan. Eğer dediğimi yaparsan, bir kelime sustuğunda o konuşacak. Güzelliği sana anlatmaya çalışırken ne kadar zorlandığımı anlamanı isterim. Söylemek bir şeyi değiştirmiyor, güzellik kendi varlığının tezahürü. Esen rüzgar gibi, dokunduğu her yerde bir parçasını bırakmış. Mevlana’ya “gel” dedirten şey bunun bilinci dost. Aç gözlerini. Bir kere daha yenilmek istemiyorum sana. Bir yıl daha susacak kadar güçlü değilim…
Çıksın artık aradan artık şu beş para etmez kimliğin. O içine ayağını bile sokamayacağın kadar dar geliyor varlığına; nasıl göremezsin? Anlamsız, basit, buram buram sahtelik kokuyor! İnsanlara inandırmaya çalışarak ne kadar saçmaladığını ben görüyorum. Her gözüne baktığımda, sen her bu yazıyı okuduğunda; senin bu vurdumduymaz haline, boş vermişliğine öfkeleniyorum. İçini dışına çevirsen kendin bile suratına tükürmeyeceksin varlığının. Utanıp, kaçacaksın; gizlendiğini sanacaksın bu kadar ortada iken. Biraz akıl sahibi olsaydın kendine gelirdin ama sen inandırmak için daha çok uğraşacaksın. Baktığım zaman içini görüyorum lan içini. Değil uzun denklemlerle uğraşmak; bir iki toplama, çıkarmadan sonra buluyorum sonucunu. O yüzden ne kadar inkar etsen de zihninde olacağım. Sen çıkarmak istedikçe daha çok yapışacağım. Kimseye diyemeyecek, herkese başka bana başka olacaksın. Zorundasın! Ben silkeleyip atabileceğin bir şey değilim. O sevmediğim her yönüne belayım, işkenceyim. Bu kendini aksine inandıramayacağın bir büyü. Nereye baksan kendindeki o şeyi göreceksin. Nereye baksan bu sözler aklına gelecek. Bir gün kendine baktığın zaman; ben yerine sen pes edeceksin. İşte o zaman bende sana dayanabilmek için kullandığım ilaçları bırakıp, tekrar gözlerine bakacağım. Orada biraz anlam görmek istiyorum. Kızma bana; kırma beni…
Biraz olsun kendine baksan çözeceğiz. Biraz olsun üzerini kapatmaya çalıştığın şekilde ezberlesen şu dili çözeceğiz. Biraz olsun güvensen yine çözeceğiz. Bilmediğin bir yerde açık bulamazsın. Bilmediğin bir dilde konuşamazsın. O yüzden sadece hissediyorsun. O yüzden hissetmen gerekiyordu. İşte o yüzden buradayım. Nefes almadan yazdım sana bunları. Gerçekten anlarsan bunun birkaç insan ömrü niteliğinde bir bilince kapı açacağını fark edeceksin. Yaparken en iyi olduğunu düşündüğün şeylere sığınma hemen. Orası bir kaçış değil. Orası bir kalıp… 
Bak dinlemiyorsun işte. Bu zincirlerden kurtulmamız gerekiyor! Şu acını çıkaracak tek kişi yine kendinsin. Gözlerini dikip eleştirdiklerinde gördüğün sensin. İsteklerin, arzuların, beklentilerin, heveslerin, yapamadıkların bakıyor sana onlardan. İfade ettiğin her şey sensin. Eğer reddetmezsen verdiğin birkaç dakikaya değecek. Eğer reddetmez isen kendini bulacaksın. Ha bu arada;”E sende yapmıyor musun o eleştiriyi” diye salak salak, dandik bir mantık örgüsü ile orgazm yaşayacağını sanıyorsan yanılıyorsun. Bak nasıl da sindi bir kırbaç ile içindeki aslan parçası. Ensendeyim çocuk. Gözlerim üzerinde. Şu sallanan ayağımı iki elimle tutmadan durmayacak. Şimdilik giriş kısmına kadar müsaade istiyorum senden…   

İlginizi Çekebilir
Başlangıç…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

ReCAPTCHA doğrulama süresi sona erdi. Lütfen sayfayı yeniden yükleyin.

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.