Dur! Hazırladın kendini okumaya ama dur da dinle iki dakka. “Manyak, biz ne yapıyoruz buradağ… ” deme de dur, soluklanalım önce. Senin için çok uzun bir yoldan geldim bu sefer. Yeni bir keşfe yelken açmıştım demin. Orada nasılsın bilmiyorum ama ayaklarıma kenetlenmiş yaratıkları silkeledikten sonra döneceğim sana. Sana yazmadan önce, elime kırbacı alıp hizaya getiriyorum hepsini endişen olmasın. Anlam vermeye çalışmak yerine; zihnindeki, hayal dünyanın somutlaştırması sonucu oluşan görüntüyü takip edersen parçalar yerine oturacak. Onun için kendini bana bırak güzel insan.
Maneviyatımdan söz etmek istiyorum sana biraz. Sorgulamalarımı atalarımdan miras aldığım dine yönelttiğimden beri, nadir olarak huzuru ezberlediğim anlamı dışından tecrübe edebilmişimdir. 1400 yıl önce yıkılan putları zihnimde de yıkmam için sarf ettiğim çaba yüzünden, hayatımdaki diğer her şey anlamını yitirmeye başladı. Uykusuzluktan erimeme rağmen, yatakta zihnimdeki sorular yüzünden dönüp durduğum günler pek sıklaşmıştı. Şeytani vesveselerle mücadele ettiğimi sanıyor ve kaybetmemek için daha çok çırpınıyordum.
İnandığım yaratıcıyı betimlemeye çalışırken çaresiz hissettiğim bir gün, cehaletimin farkına vardım dost. Ben tamamı ile atalarımın dini üzerineydim. Diğer her şeyde olduğu gibi, varoluş amacımı da onlardan ezberlemiştim. Sınırımı aştığımı sandığım anlarda, kendimi kuyruğumu kovalarken bula bula düşünce biçimime saygı yitirmeye başladım. Bilgi ve takva yönünden benden üstte olduğunu düşündüğüm ve bana yıllarca, “öldükten sonra kınından çıkmış kılıç gibi” olduklarının telkin edildiği insanlara sarıldım. Okumalar arttıkça azalır diye düşündüğüm vesveseler o kadar arttı ki, sorulara cevap vermeye çalışırken temel yaşam fonksiyonlarıma bile dikkat edemez hale geldim. Sorular yavaş yavaş beni kuşatıp çaresiz bıraktı. Bir köşede onları seyrederek zombi gibi yaşadım güzel insan. Otobiyografi gibi görme şu yazdıklarımı seç arasından cümleleri ve bul şifanı. Sana başka hiçbir yerde kendini bu kadar açan birini bulamayacaksın inan buna. Kendini daha iyi gizlemeyi sanat olarak gören o boktan güruh hiçbir zaman doyurmayacak açlıktan bir deri bir kemik kalmış ruhunu. Güven bana bunu sayısız kere tecrübe ettim. Bildikleri ile övünen ve kibir denizinde boğulmayı marifet mertebesi sanan o kadar insan göreceksin ki… Sosyal hayatım, sorumluluklarım, tabular, ahlak kuralları, asalet ve erdem çerçevesinin git gide boğazına dolandığını hissetmeni istemem.
Ha dur bir dakika. Ama sen ezberlediklerinle mutlusun değil mi? Bilmediklerin korkutur seni. Bildiğini sandığın şeyler, çıkarlarına ve basit heveslerine paral ise sunarsın başkalarına. Gururun incinsin, egon zedelensin( buradaki ego benlik anlamı taşımıyor, avam tabiri ile kibri temsil eden durumdan bahsediyorum) bak nasıl çıkıyor içinden en büyük düşünür. Nasıl savunuyorsun sınırlarını aşarak bilmediğin dalgaları. Beynine zoraki tutunmuş, sikko nöronlarının yanlışlıkla tuttuğu birkaç kulaktan dolma bilgi, nasılda doluyor boğazına kusman için; yalnızca seyret. O aşamada asıl “sen” ile o an içine çekildiğin durum arasındaki uçurumu ne zaman göreceksin bilmiyorum. İnan önemsemiyorum da… Senden o kadar çok var ki. Birinize anlatsam diğeri gelip gene saptıracak biliyorum. Beni bencillikle suçlayamazsın. Ben yalnızca sana karşı çaresizim. Gözlerin kör, kulakların sağır, hislerin senin de benim de bulamayacağı bir yerde çürümeye terk edilmiş. Marifet sanarak yaptığın şeylerin basitliği, beni senden uzaklara sürüklüyor. Bir cesetten bile duyduğum ümidi senden duyamıyorum. Hayatımda pıtır pıtır gezen, anlamsız bir algoritma ile oluşturulmuş yapay zeka gibi imtihan vesilesisin sen. Beni kibirlenmek ile suçlama. “Ehehehe bak aynısını sende yaptın. Imhh nasılda yakaladım ama? Biliyordum yani, içimde hissettim. Kendini ele verdi burada bak gördün müğ? Beni aşağıladı orada kendi hemen yükselmiş oldu. Şimdi demek beni aşağılamasa kendisi yükselemeyecek… Immmm. O zaman bana ihtiyacı var. YEAhh. Demek hayatta bir anlam ve önemim varmış…” misaline gelecek düşüncelere kapılmanı istemem. Sakın ha! Oluşabilmiş birkaç düşünce zincirini bunlar ile heba etme.
Aptal insana kızmam ben. Tamam kızdığım olmuştur ama bu benim aşağılık olmamdan kaynaklanıyor. Sen aptal değilsin be kardeşim. Sen ademe üflenen bilinçten nasibini almamış, insanlığın yüz karası bir primatsın. Meleklerin “dünyada kan dökecek bir kavim mi yaratacaksın?” diye sorduğu ve götünü kaşıyıp arkadaşına koklattığın o yaratıksın sen…
Neyse ansiklopedi ezberlemeyi marifet sanan ve sonra zihnindekileri, daha gelişim çağındayken tozlanmış insanlara karşı serzenişimi boşver sen güzellik. Onlara akıl ile zekanın ayrımını yapmaya çalışsam; “aaaağğğğğ gördün müğ “a”nın üzerine şapka goymamış ığığı” diyerek aha en başında kanımın pıhtılaşmasına sebep olurlar. Birkaç yem atıp oynamalarını sağlamak yetiyor inan. Onların üzerindeki çamuru temizleyecek gücüm yok. Dedim ya yer yüzündeki insanları çıldırtma görevlerini tamamlamak üzere yaşayan canlılar onlar. Cümleleri tamamlarken bile “mevlana olsa onlara gelme derdi öğöğö” diye kendini bu güruhtan ayrı tutarak bize zaman kaybettiren ve uğraşmaya 100 insan ömrünün yetmeyeceği kronik vakalar. Hayır bunları söylemem gerekiyordu çünkü sayelerinde yaşamam ancak antidepresanlar ve günlük 2 paket sigara ile mümkün olabiliyor. Ona da yaşamak denirse tabi.
O kadar çoklar ki… Aylarca “ulan kafayı mı yedim yoksa? sorusu ile cebelleşmeme neden olacak kadar çok saçmalığı anlaşmış gibi tekrar ettiler. Ulan gözlerinden görüyorum aciz benliğini. Değiştirecek sayfan yok piç kurusu aylardır neden çözemiyorum diyorum ben de… Çözecek bir şey yokmuş ki amına koyim. Süzme diyeceğim, onda da biraz saflık anlamı çıkar diye sürekli küfredesim geliyor. Bu arada, buradan bana bunlarla mücadele etmeyi bırakıp yoluma bakmayı hatırlatan “maykıl”a selam olsun. Bu şerefsizlere yarın yokmuş gibi sövmek, sövmek, sövmek istiyorum. Yemin ediyorum şu yazıyı kapatayım pamuk gibi olacağım… Gidip içecek bir şeyler alayım dur sakinleşmem lazım. Bu arada bütün mahalleye “ott” dinletiyorum. Aklıma bir şey geldi döndüğümde power türkte top 10 dan bir parça seçip onun eşliğinde yazacağım ki daha iyi söveyim. Valla ayık değil bu amk zombi sürüsü. O kadar çoklar ki bak düşündükçe bile tüylerim diken diken oluyor. Huuu fuuu. Huuu fuu. 10’dan geriye doğru say… 10,9,8,7,6,5,4,3,2,1… 0.
Yaşadıklarıma anlam verememe sebep olan zombiler sayesinde fark ettiğim o kadar fazla şey var ki… İnan takıntı haline getirdim bunları. Sosyal hayatımda görmezden gelmeyi başarana kadar neler çektim anlatamam. Yine de birçok şeyi borçluyum onlara. İnsanlar her şeyi yaşayarak öğrenmeye mecbur olsaydı eğer; yani kolektif bilinç denilen bu olay gerçek olmasaydı, şu an yer yüzünde debelenen birini bulmak mümkün olmayacaktı biliyorum.
Beni aynı olmadığımıza inandırıp, her şeyi yaşayarak öğrenmeye ittiler. Tecrübe denilmiyor mu buna zaten. Varlığımı taş devrinden bu çağa uydurana kadar ne kadar uğraştım ancak Allah bilir. Hatırlamaya çalışırken bile yüreğim daralıyor. O’nun sayesinde sağ çıktım bu süreçten ve ben ki şükürsüz bir günahkarım, kim bilir seninle nasıl iletişim kuruyordur ey güzel insan…
Onun varlığını ezberlemiştim duyduklarımdan, ancak bilmiyordum. Varlığını tecrübe etmem ise musallat olan bir cinninin sayesinde oldu aslına bakarsan. Vesveseler farklı boyutlara ulaşıp, farklı boyutları bana ulaştırmaya başladığı zaman ezberlediğim rabbe dua etmek farz olmuştu. Bu meseleyi sana sonra ayrıntıları ile anlatmayı düşünüyorum bana hatırlat olur mu?
Bir şekilde onun evrenin dışında yarattıklarını seyretmekten keyf alan bir varlık olmadığına inandığım zaman çekti beni yoluna. Bilmiyorken bile, sezdiklerimi tecrübe ettiğim zaman, ki buna tasavvufta keşif denir, gerçekten “gerçek” olarak ifade ettiğimiz hakikatin ne olduğunu anlamanın ancak onun isteği ile mümkün olabileceğini anladım. Önceleri farkında olmadan keşfettiğim ne varsa çevrem ile paylaşarak, onların da benimle beraber gelmesini istemekle ne kadar büyük hata ettiğimi ancak şimdilerde anlayabiliyorum. Görüp göremediğimiz bütün açılardan uğradığımız telkinlere rağmen, birinin bir şeylerin farkına varması ne kadar mucizevi bir şey hayal edebiliyor musun? İşte o zamanlar böyle düşünüyordum. Yeni yeni araştırmaya başlamış bir zihin. Gördüğü her şeyi zihni ile emiyor. Emdiklerini süzdüğünü sanarak, en saf hali olduğunu düşündüğü o saçmalığı insanlara sunarak kendini ispat etmeye çalışıyor. Yıllar önce böyleydim işte. Ezberlediklerimi, ancak daha iyi ezberlersem, sunduklarım insanların gözünde bir anlam ifade edecek ve ben kendimi gerçek anlamda ispat etmiş olacaktım. Şimdilerde, psikologların “çocukluğuna inelim” demelerinin mahiyetini bana idrak ettirmiş o günlerde edindiğim bilgileri kökünden sökmeye ne kadar enerjimi harcıyorum bilemezsin. İnsanları tatmin etmek için inşa edilmiş bir benliğin ne kadar

(uuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuyhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhh bu kısmı köfte klavyenin üzerinden geçerken yaptığı için silmeye kıyamadım) kötü sonuçlara yol açacağını bildiğim için bunun tam tersi bir yol izlemeyi seçtim çocuk aklımla. Yine yanıldığımı anlamam da ondan bir süre sonraya tekabül ediyor. Bunları sana tek tek anlatmak isterdim ama o çabayı gösterecek kadar gücüm yok şimdi. Bir aşama sonrası da orta yolu bulmaya çalışarak harcadığım zamanımı kapsıyor ki beni en çok yıpratan da bu aşama oldu.
Tabi bu süreç içerisinde o kadar çok değişken var ki beynimden bu bilinmeyenleri tespit edip bana sonucunu sunmasını istemek vicdansızlık olurdu. Tahmin edersin ki bende öyle bir şey yapmadım. Beynim vücudumdaki bütün enerjiyi çekerek; yüreğimi, ruhumu öldürmeye başladığında ancak fark edebildim. Ne demek istediğimi anlıyorsun değil mi? Anlıyor gibi göründüğün için çok fazla ayrıntı vermeden devam ediyorum. O zamanlar duygularımı tek tek ele alarak üzerinde düşünüp yazdığımı hatırlıyorum. Ne büyük hata… Bunları da doğru kabul edip ayaklarıma artık hareket edemeyeceğimi bilmeden ne çok ağırlık bağlamışım. Evet piç kurusu, bunlara rağmen hala seninle mücadele edecek gücüm var. Tek bir parmağım kalsa ve o bakışını görsem; sırf zihnin sana “tek bir parmağın varsa nasıl görüyorsun öğöğö” dediğini bildiğim için o parmağı da… sana küfretmek için kullanırım. Aklıma geldikçe delleniyorum. Burada da mı huzur yok ulan! Çek şu bakışlarını üzerimden de soyunsun zihnim. Köfte hunharca tuşlara basışımı hipnotize olmuş bir şekilde seyretmeye başladı. Çok tatlı görünüyor izin verirsen buna yarın devam etmek üzere biraz ara vermek istiyorum. Hem saat de geç oldu.