Donuk beyinler ve diğer somut her şey arasında bir çizgide,boğulmak üzereyim. Heves,heyecan,ego,azim,hüzün,mutluluk,sevgi,aşk hepsi yerini siyaha bıraktı artık. Gözlerimi açınca göreceklerim korkutuyor beni. Kapalıyken ise, düşünceler beynime dolanıyor. Bir son var görüyorum. O sonun kıyısında, karanlıkta, sigarayla… Yaratıcının gölgesinde, sonsuz bir evrende noktayken bedenim; nasıl olurda bu hissettiklerim, evrenden taşıyor bilmiyorum. Farkındalıklar, farklılıklar. O kadar karıştı ki herşey. Zamanlar, mekanlar, uzaklar, yakınlar, geceler, gündüzler, insanlar… Artık hepsi o kadar çok birbirine benzemeye başladı ki; hepsinden bağımsız bir yerde kaybolacağımdan korkuyorum. Aklımda ve fikrimde sahip olamadığım istikrar, ruhuma da sıçradı galiba. Etrafımda yitip giden bütün varoluşların yerini bilinmez bir huzursuzluk, keder, kibir ve farkediyorum ki aşağılık olan herşey dolduruyor. Bütün kelimeler, kavramlar, herşey; varolana uzattığım eller darmadağın. Biraz toz, biraz is var. Tutunamadığım bir yerde nasıl sabit durabilirim bilmiyorum. Biraz saz, biraz söze kaptırdığım o kadar çok zamanım var ki. Kayıp giden her parçayı, biraz eksik yerine koyabildim. Bir yerlerde olman gereken sen ile, olduğun sen arasında ki mücadele varken; diğer tarafta aslında herşey hakkında yanıldığını anlıyorsun. Aslında sahip olman gereken herşeyin, gerçekten hakkın olmadığını. Yaşadığın bütün terimlerin bıraktığı izlerle gidişini seyretmek zorunda kalıyorsun. Anlam yüklemek gerekiyor sonra herşeye emin olabilmek için. Herşeye tek tek anlam yüklemeye başlıyorsun. Sonunun olmadığını bile bile tek tek herşeye anlam yüklüyorsun. Anlam veremediklerinle de uğraşıyorsun. Sonra bir gece gündüze kavuşuyor, sen ise uykuya. Yaşadığın sen ile varolmaya çalışan seni bastırarak yeni bir vakte uyanıyorsun sonra. Yüklediğin bütün anlamlar;kaybettiğin,kazandığın bütün senler ile birlikte o bilinmezlikte takılıp kalıyorsun sonra her hüznünde. Bazen biraz tütün biraz sazla sessizlik oluyor heryer. O zaman oturup birşeyler karalayayım diyorsun. Karalayıp yaktığım o kadar çok sessizliğim var ki. Bazen cümleler kazandıkları anlamdan o kadar ağırlaşıyorlar ki tutamıyorum sayfada, içime düşüyorlar. Sonradan duyduğumda sesini, tekrar farkediyorum; etrafta sürekli konuşan birşeyler var.
Aslında o kadar basit ki herşey. Sonsuz bir evrende, sonsuz boşluk ve karanlıkta, bir noktanın bütün benliğiyle karanlığa dolması ne kadar garip olabilir ki. Sebepler,sonuçlar… 20 yıllık bir varoluşu evrenin sindirmesi nasıl olurda bu kadar zor olabilir. Harfleri yan yana koyarken nasıl farkına varamıyor insan senin taşıyamadığını, onlarında kaldıramayacağını. Önceden kurtarırdım onları, sondan başlayarak hepsine teker teker özgürlüğünü verirdim,yavaşça. Bu sefer silecek takatim kalmadı.
